Cahit Sıtkı Tarancı’nın 68. Ölüm Yıldönümü
Affan dedeye para saydım, Sattı bana çocukluğumu. Artık ne yaşım var ne de adım; Bilmiyorum kim olduğumu. Hiç bir şey sorulmasın benden; Haberim yok olan bitenden. Bu bahar havası, bu bahçe; Havuzda su şırıl şırıldır. Uçurtmam bulutlardan yüce, Zıpzıplarım pırıl pırıldır. Ne güzel dönüyor çemberim; Hiç bitmese horoz şekerim!
Bir gün sılaya geldiğimde,
Bir şeyler sezersen hâlimde,
Hiç şaşmayasın anacığım.
Başımı koyup dizlerine,
Uzun uzun ağlayacağım
Bütün insanların yerine.
Bir Kapı Açıp Gitsem
"(...)
Uyanır gibi birden bir korkulu rüyadan
O içimden sevdiğim, benim olan dünyadan
Bir ses bana: 'Gel! ' dese, ben o sesi işitsem
Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem."
Havuz
Eskiden ne vakit baksam ışıldayan
O dünya ne oldu, nedir bu karanlık?
Bir kara kedi mi aramızda zaman?
Yalnızım; havuzu doldurdu karanlık.
(…)
Semada ağlayarak seyrettiğim bir yıldız,
Sanki yabancı bir yüz, elemsiz, ıstırapsız.
İçinden sürüldüğüm cennet gibi bir diyar.
Annem mi, kardeşim mi, sevgilim mi? Bilmedim;
Fakat bir kadındı o, ben yalnız onu sevdim.
Yalnız hâtırasıdır, bana kalan yadigâr.
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlıyan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra; bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki :
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Sanatkârın Ölümü
Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli:
Anahtar Tanrıda kaldı.
Geldi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş, ne bir çiçek;
Yanıyor güneşte petek:
Bütün bal arıda kaldı.
Bana sor güzelim, üzme kendini.
Ben şairim,
Elbette bilirim
Bu yağmurun ne zaman dineceğini;
Ne zaman açacağını havanın;
Adaya kaçta vapur var.
Çamlarda nasıl sevişir âşıklar.
Tadını, lezzetini o sevdanın.
Şöyle bir gülümseyiver,
Derhal dinecek yağmur.
Haydi bizi bekliyor vapur:
Bu tramvay Köprüye gider.
Bir akşam ilk olarak ağladım,
Bekâr odamın penceresinde.
Hani ev bark? Hani çoluk çocuk?
Ne geçti elime bu hayatın
Meyhanesinde, kerhanesinde?
Yatağım her gece böyle soğuk.
Saadet bu ömrün neresinde?
Sen De Her Şey Gibi
Sen de her şey gibi, yakınımda iken,
Sen de oluyorsun gözlerimde diken.
Git, git benden uzak, uzak bir yere git;
Ne olur, içimde her zaman bir ümit,
Her uzak şey gibi öyle yalnız hayal,
Yalnız rayiha, renk, şarkı halinde kal.
Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün
Boş yere üzülmekte mana yok, anlıyorum
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün
Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum
Ben mi öylesine sevdalıyım,
Sen mi sahiden bunca dilbersin!
Herhalde sevişmek hârika şey;
Kolların boynumdan çözülmesin.
Yarın pazar değil karıcığım;
İşe gitmek var, takdir edersin.
Keşke hiç bitmeseydi bu gece.
Daha, daha çok sevişmek için.
"Sonuç olarak diyebilirz ki; yalnızlığı Fuzûlî'den, ölümü Yahya Kemal'den daha güzel olarak şiirimize aksettiren Cahit Sıtkı Tarancı'dır."
Kırıldığını bildiğim halde
Ne diye çemberimi ararım?
Kursam işlemez oyuncaklarım:
El çocuğu uyur beşiğimde.
Ah yeniden başlamak hayata;
Çocukluğa, aşka ve sanata!
Nedir ki, bir kurt gibi yer
Sizi her an için için,
Ey hatırası benim'çin
Daima aziz ölüler?
Ardında saklandığınız
Eşyaya sinmiş o gizli
Bakışlarınızdan belli
Günümü kıskandığınız.
Gün benim olmuş ne çıkar,
Ne çıkar kıskanç ölüler,
Benim'çin açsa da güller;
Bana da bir gün ölmek var.
Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında.