(Dedemin Hâtıralarından)
Tipi çığlıklarıyla gene etrafı sardı,
Dışarda çok karanlık, soğuk bir gece vardı.
Yavaş yavaş topladı ninem seccadesini;
Sonra gittikçe coşan fırtınanın sesini
Karlı camlara bakıp uzun uzun dinledi,
Bitkin, zayıf bir sesle: “Ne çılgın gece!” dedi.
Göz göze bakışarak geçince kısa bir an
Minderin ta ucunda bağdaş kurmuş oturan
Dedem, ansızın coştu: “Ah bu karlı geceler!
Bu çılgın fırtınalı, bu rüzgârlı geceler
Gene durgun kalbimi sarsıyor, hırpalıyor;
Gene gönlüm mazinin hayaliyle dalıyor...
Böyle pek çok karanlık, çok karlı bir geceydi,
Bunun gibi tipili, rüzgârlı bir geceydi,
Boğuk top sesleriyle uykudan uyanmıştık;
İlk önce şaşkınlıkla gök gürlüyor sanmıştık.
Nihayet anladık ki ordumuz bozgun vermiş;
Sevgili yurdumuzdan ayrılmak mukaddermiş!
Neyse, toplanıp çıktık kalenin tepesinden,
Ne yol, ne iz belliydi artık, (*) ne dost, ne düşman,
Kaç gündür yağan kardan kapanmıştı yollar da
Tam üç gece yürüdük böyle rüzgârda, karda,
Bu bozgun karşısında düşman azdıkça azdı,
Altmışlık ihtiyardım, elim silâh tutmazdı;
Allah bilir bu hasret geçti iliklerime.
Fakat iki evladım gitti benim yerime.
Ne çare, gene kısmet felâketmiş, hicranmış.
İşittik ki o güzel yerler yıkılıp yanmış...
Şimdi düşman elinde... Ah bu karlı geceler!
Bu çılgın fırtınalı, bu rüzgârlı geceler!”
Dedem uzun bir ahla bitirdi sözlerini.
Sonra, dalgın yüzüme çevirip gözlerini:
“Sen bu acı günleri görmedin oğul!” dedi,
Tekrar çılgın tipiyi uzun uzun dinledi.
Bugün bana dedemin son kalan hatırası
Ruhumun o bitmeyen, dinmeyen uzun yası.
Eminim ki bu anda dedemin ruhu bile
Mezarında inliyor bugünün matemiyle.
Şimdi güzel vatanım esir oldu her derde;
Artık benim doğduğum yer bile yad ellerde.
1920
Necmettin Halil Onan