Beşeriyet denen bu hey'etde
Bir küçük canlı zerreyim ben de.
Pek tabiî benim de bir mikdar
Hasenatım ve seyyiatım var.
Çok çalıştım fakat, ve bunca sene,
Hasenâtın tefevvuk etmesine.
Bahtım olmuş ya olmamış bana yar,
Yaşadım hakka, adle hürmetkar.
Fıtraten şi're müncezip, hüzne
Mâilim; gerçi büsbütün lâkin
Kalmadım zevke pek de bigâne.
En çok eflâki seyredip, sâkin,
Bâzı gözyummadan sabaha kadar
- Bir ibadet değil mi fikrü nazar? -
Ben de bilmem neler düşünmekten,
Dicle vadilerinde yâhut, ben
Hiç düşünmeksizin ne kış, ne yazı
Atla gezmekten aldığım hazzı
Başka bir şeyden almadım belki.
Sonradan duyduğum o idrâki
Sarsan ezvakı, şimdi her ne zaman
Yâda alsam, içimde bir isyan,
Bir nedamet ve bir kesel belirir;
Aşk, o yalnız büyük ve yüksektir.
Dâima iltizamı çok kerre
Şerri mucib ve kini câlib iken,
Bunu asla getirmeden fikre,
Hep kaçındım kötüyle çirkinden..
Ve güzellik akide oldu bana.
Samedânî, büyük tabiat ana,
Ona meftun, sığınmadan memnun,
Bir küçük ruha dâye olmuşdu;
Tâ çocukken bütün hayâlim onun
Gizli telkinleriyle dolmuştu.
Akrabânın veya ehibbanın,
Nice hattâ yabancı insânın
Uğradım nâreva adâvetine,
Bilmedim kin nedir, husumet ne.
Sanıyordum ki hep bu halâtım,
Bu hayâlat ü iştigalâtım,
Bu bediî temayülâtımla.
Hep benî nev’e sevgi duygusunu.
Ve hususiyle Tanrı korkusunu
Üssü âmâl eden hayâtımla
Ben de manzume-i tabiatde,
Gerçi bâzen hazin ve nâlende,
Ve fakat hoşça bir maâl oldum..
Ne de boş zan?!. Bugün hakikatde
Bu muazzam cebini hilkatde
Bir derin çini infial oldum.
Hep tahassüsle, hep şiirle dolu
Yirmi üç bin günün hülâsası bu.
Faik Ali Ozansoy